Victor Hugo – Sefiller

Umursamazlık ne acı. İnsanın, ölümlü dünyasında umursadığı meseleler olmalı. Diğer canlılar, kitaplar, şiirler ve tabiat… Nice kötülükler vardır ki umursamazlığın sonucu vuku bulur, ne fena! Dünyanızda olan biten meseleleri umursayın sevgili okur. İyilikle kalın ve var olun.

Dünya da sizin düşmenizi ve ölmenizi hiç umursamaz. Çünkü dünya sadece bencillik olan, insanlık için bir erdemi ya da bir düşünceyi kapsamayan her şeyin düşüp ölmesine rıza gösterecektir.
Şunu da söylemek isterim ki, biz burada Venedik ya da İngiltere demekle, ulusları değil, sadece toplumsal yapıları erekliyoruz. Uluslar üzerine kurulu oligarşilerden söz etmek istiyoruz, ulusların kendilerinden değil. Uluslara her zaman sevgi ve saygı duyarız. Venedik bir ulus olarak baştan dirilecek, tekrar doğacaktır. İngiltere aristokrasisi belki düşer, ama ulus olarak İngiltere de ölümsüzdür o da bir daha canlanacaktır. Bu açıklamadan sonra, konumuza dönelim.
Bu iki meseleyi çözmek için zengine cesaret verin ve yoksulu gözetin, yoksulluğu bitirin. Güçlünün güçsüzü ezmesini yasaklayın. Başaranı kıskanan, daha yolun yarısında olan kişilerin hasetlerini dizginleyin. Ücreti işe göre matematiksel ve adaletlice düzenleyin.
Eğitimi parasız ve zorunlu hale getirip çocuğun yetişmesine katkıda bulunun. Bilimin insanlığın özü olmasına çalışın; kollar çalışırken, zekâlar da boş durmasın, gelişsin. Aynı zamanda, hem güçlü bir ulus, hem de mutlu insanlardan mutlu aileler oluşturun. Mülkiyeti, yıkarak değil, evrenselleştirip halka dağıtın, böylece her vatandaş, mülk sahibi olur. Bu sanıldığından da kolaydır. İki kelimeyle özetleyelim, zenginliği üretmeyi de paylaştırmayı da bilin. İşte o zaman, hem maddi, hem de manevi yüceliğe erişip, Fransa adını taşımaya hak kazanırsınız.
Aldanan birkaç topluluk dışında, sosyalizm böyle ifade etmiş kendisini, olaylara bu çözümü aramış, beyinlere bu düşünceleri vermek istemişti.
Bu fikirler, bu teoriler, bu üstelemeler, devlet adamının filozofa önem verme ihtiyacı, fark edilen belirsiz gerçekler, hem eski dünyaya uygun, hem de devrimci ilkelerle bağdaşan yeni bir politikanın yaratılması, Polignac’ı savunmak için, Lafayette’in kullanıldığı bir durum, kaosun altında, gelişimin ilerlemesini sezmek; odalar ve sokak, kişinin çevresinde dengelemek durumunda olduğu istekli yarışmalar, devrime duyulan inanç. Kesin ve üstün bir hakkın kabulü, ırkına bağlı kalma isteği, aile anlayışı, halka duyduğu gerçek saygı, kendi öznefsi bütün bunlar Louis-Philippe’i düşündürüyor, kaygılandırıyordu. Güçlü ve cesur olmasına rağmen, zaman zaman, omuzlarına yüklenen bu krallık unvanının altında ezildiği olurdu.
Ayakları altında bir parçalanma, bir dağılma hissediyordu, ama bu tozlaşma olamazdı, çünkü Fransa her zamankinden daha fazla Fransa’ydı.
Ufuklar yığılmalarla kararmıştı. Usulca ilerleyen tuhaf bir karartı, insanları, nesneleri, düşünceleri kaplıyordu.
Bu gölgeler öfkelerden ve sistemlerden geliyordu.
Hızla boğulan şeyler deviniyor, fokurduyordu. Bilgiciliklerin gerçeklerle karıştığı havada öyle bir kasvet vardı ki, namuslu adamın vicdanı zaman zaman soluk alabiliyordu. Fırtınadan önce ağaç yaprakları nasıl hışırdarsa, zekâlar da toplumsal kaygılarla titriyordu. Elektrikli basınç o kadar şiddetliydi ki, bazen herhangi biri, bir yabancı çevreyi aydınlatıyordu. Daha sonra, günbatımının karanlıkları ortalığı bir daha sarıyordu. Bulutlardaki yıldırım, arada duyulan gök gürültüsünden anlaşılıyordu.
Temmuz İhtilali’nin üzerinden yirmi ay geçmiş, 1832 yılı gözdağı veren görüntüsüyle başlamıştı. Halkın sıkıntısı, aç işçiler; gölgelerde kaybolan, son Condé prensi; Parislilerin Bourbonları kovması gibi Nassaular’ı kovan Bruxelles; kendisini bir Fransa prensine öneren, fakat bir İngiliz prensine verilen Belçika; Nicolas’ın Rus öfkesi; tam arkamızda Güney’in iki iblisi, İspanya’da Ferdinand, Portekiz’de Miguel; İtalya’da deprem; Bologna’ya el veren Metternich; Avusturya’yı, Ancone’da zora düşüren Fransa, kuzeyde Polonya’yı tabutuna çivileyen lanet bir keser sesi; bütün Avrupa’da iki müttefik olan Fransa ile İngiltere’yi gözeten işkilli bakışlar; aslında her an ihanete hazır, eğileni itmeye ve düşenin üzerine atılmaya hazır bekleyen güvenilmez müttefik İngiltere. Mahkemeye dört kelle vermemek için, Beccaria’nın ardına gizlenen Fransa Yüce Meclisi; Kral arabasında karalanan zambaklar; Notre Dame Kilisesinden alınan haç; değeri düşürülen, batan Lafayette, fukara ölen Benjamin Constant; yönetimde güç kaybedip can veren Casimir Peerier; krallığın her iki başşehrinde zuhur eden toplumsal, sosyal hastalık, biri düşünce şehrinde, öbürü çalışma şehrinde: Paris’te iç savaş, Lyon’dan rezilce bir savaş; her iki yerde de kor ateş alevleri; hakkın alnında volkanın kızıl lavları; Güney’de bağnazlık; Batı kargaşa; Berry Düşesi Vendee’de; komplolar; isyanlar ve bütün bunlar az gibi, bir de kolera; düşüncelerin kesif uğultularına, olayların karanlık ve endişeli gürültüsünü katıyordu.

Hergün Böyle Güzel Pasajlar Okumak İçin Biryudum Kitap Adresini ziyaret edip ücretsiz günlük mail alabilirsiniz

0 Thoughts to “Victor Hugo – Sefiller”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir